1981 yılına kadar adı anılmadı.
Aynı yıla kadar onun da kimsenin adını andığı görülmedi.
Sonra bir gün “Leylâ” demeyi öğrendi.
Leylâ diyor olmanın, Leylâ demek kadar kutsal olduğunu da...
Sahnelerde görüldü.
Mikrofona konuştu.
Televizyon programlarından önce, “İşimi güzelleştir!” diye dua etti.
Gurbeti gördü, onu yaşadı.
Sevdikleri ile ikiz acılar taşıdığını fark edince, kelimelerle tanıştı.
Hiç karalamadı, kelimeleri parlatmanın daha insanî olduğuna inandı.
Huzursuz yaşadı.
Şaşırmayı sevdi.
Ölüme duyarsız kalışlara hep şaşırdı.
Şimdilerde, kendi nefesinin nöbetini tutuyor.
Perde kapanıncaya kadar “ölümlüyü” oynuyor.
0% |